Mutlu ve evli kadin olmanin incelikleri
Suçlamalardan ne zaman vazgeçeceksin?
Kendine bak biraz da otur, başını ellerinin arasına al ve düşün. Gerçekten düşün ama...
İnsanları memnun edebildiğini sanmaktan başka ne yapıyorsun?
Sadece sanıyorsun. Sanı.
Onlar sen aksini düşünsen de aynı olacaklar.
Birşeylerin değiştiğine değişeceğine inanman hayal.
O zaman kendine bak. Karşı çıktığın, kabullenemediğin çarpık düzenin bir taşı da sen ol...
Haydi!
‘Dış görünüşünü değiştirmekle işe başla’ diye yazar magazin dergilerinin haftalık kadın eklerinin ilk sayılarının ilk sayfalarında... İşe böyle başla..
Kitap okumayı tümüyle bırak, bak kocan okuyor mu, onun mazereti var ama olsun..Fotomaç ya da ganyan almazsın da, bol reklamlı bol renkli bir dergiye abone olabilirsin, bu hakkını kullan...
Kendine bir iş çevresi tabii ki yaratamazsın artık... Bundan böyle memur olacak halin de yok..Hiç değilse dükkan açma düşlerini sürdür... Hani şöyle kendi yaptığın yastıkları filan satacağın ve bir dolu da para kazanacağın... Ve piyasayı dolaşıp zamanı geçirmeye çalış...
Kocandan para istemekten vazgeç... Al işte, yaralarından biri daha... Bu yarayı, bir baba ve ardından bir koca ile yaşadıkça iyileştiremeyeceğini unut... Bu yara iyileşir... Kronikleşmedi henüz...
Ev kadını olmak o kadar da kötü değil. Kötü olan, ‘zorunlu’ ev kadınlığı. Bu konuda sana önerim, zorunlulukların adını ‘sevgi’ olarak değiştirmendir. İstersen bu değiştirme işini asliye denen mercie başvurarak da onaylatabilirsin... İstersen tabii...
Geçenlerde kocanın da sana özellikle söylediği gibi, politika yapmayı öğren. Artık bunu öğren. Susmak ya da konuşmak değil, başkalarının istediği gibi susmak ya da konuşmaktır politika... Ardından da kıs kıs gülmek...
Yalnızlığının içindeyken bile evde yalnız kalamamaktan yakınıyorsun. Ne de kolay bir çözümü var oysa bunun, kapıyı açmazsın olur biter. Kilitleyip oturursun, gönlünce yazıp çizersin... Sonra da yazıp çizdiklerini inek trene bakar gibi seyredersin...
Egoist ol ve pişirdiğin yemeklerden en çok kendin ye. Belki doğru demişlerdir bir gram etle bin gram ayıp konusunda. Hem de iş çıkar sana, aerobik salonlarına filan yazılırsın, sosyal yaşamın da gelişir böylece...
Ciddi olarak resim yapmaya başla. Şimdiye kadar ciddi değildin, biliyorum. Haftada bir tablo bitirsen -ki bitirebilirsin-, altı ay sonra ilk sergini açabilirsin. Gerçi altı ay sonra, bir altı ay ya da altı yıl daha, resimlerini sergileyecek galeri bulup onları yeteneğine ikna etmek için bekleyebilirsin... Olsun, beklemekle ayakların mı aşınacak...
Kaktüs de özeldir. Onun güzelliği dikenleri....
Gidip konuşma ve diksiyon dersleri al. Belediye otobüsünde şoföre ‘Saraçhane’den geçer mi?’ diye sorarken eminim çok işe yarayacaktır...
Akrabalarınla ilişkilerini kesmek için neden annenden yardım alıyorsun? Zaten kendi işini kendin görmeyi öğrenemedin. Onlarsız yaşayabiliyorsan mağarada da yaşayabilirsin, değil mi...
Arada bir tiyatroya ya da sinemaya gitmek güzel olmaz mı? Gerçi televizyonun uzaktan kumandası sayesinde aynı anda sekiz-on maçı birden seyretmek olası... Yine de değişiklik olurdu...
Değişiklik deyip geçme. Önemlidir. Kısa ya da uzun zaman aralıklarına anlam katan sevinçlerdir bazen onlar... Bazen de acılardır... İkisi de sana bağlı mıdır değil midir tartışılır ama konumuz bu değil. Değişiklik yarat yaşamında. Kadıköy Migros’a değil de Şişli Migros’a git bugün de bulaşık deterjanı almaya...
Yabancı dil ve seramik kursuna gitmek de bir değişiklikti. Ama sonuçta bir hiçti. Sen yine de takı kursuna yazıl. Parasını nasıl olsa sen vermeyeceksin...
Yıllar sonra rastladığın birinden kocana söz etmesen de olur. Zaten hiç söylememenin, yalan demek olmadığını hep söyleyen kendisi değil midir?
Sigarayı azalt, içkiyi arttır. Deneyimlerimden biliyorum ki, kocan seni frenlemek için bile olsa içkiyi azaltacaktır. En azından dışarda içmeye başlayacaktır. Sen de daha özgür olacaksın. Ayrıca da, içki belli konulara odaklanmanı sağlıyor. Aynı konu üstüne onun yerine de düşünmeye başlıyorsun. İçkinin kötü tarafı, sanılanın aksine, düşünmeyi önlememesi...
Ölmek çözüm değil. Üstelik kolay da değil. Zor olanı başarmak egonun temel amacı olabilirse de birgün, bir an... Sen yine de kolay yolları denemeye çalış... Öncelikle..
Savunma değil, saldırı taktiğine güven. Haksız olduğun bir konumda bile olsan, karşı saldırıya geçersen, işte o zaman haklısın. Kocandan bununla ilgili dersler aldın... Alıyorsun... Anımsa...
Yeni bir bebek doğurmayı neden denemiyorsun? Bir çırpıda üç beş on yıl öncesine gitmek için en kestirme yol...
Kendine çevir gözlüklerini. ’Bu ne yapıyor, şu neden böyle davranıyor?’ diye sızlanmanın alemi yok çağımızda. Bu çağ istediğini zorla da olsa alabilme çağı, neden arama çağı değil. Neden ve nasıl gibi belirsizliklerin modası geçti. Şimdi ‘iste ve al!’ moda. Bir anlamda buna ‘ez ve geç’de diyebilirsin. Hayırlı olsun!
Hiçbir şey için geç değil. Cinsellik için bile. Medyaya bak, nasıl pazarlıyor kadını, cinsellik objesi olarak. Koş hemen, seksi birkaç çamaşır al, ama kullanırken unutmaman gereken bir şey var; bu tür giysiler ancak ve ancak evlilik dışı ilişkilerde göze ve de başka birşeye hoş görünebilir. Kocanın sana gülmesini ya da seni aşağılamasını göze alıyorsan bir diyeceğim yok tabii ki...
Yazı bekle... Yaz kısa beklemek uzun olsa da onu bekle...
Keyifler keka! deyip yan gel yat birgün de sabahtan akşama dek. Ama zaten ‘ne yapıyorsun ki bütün gün evin içinde!!’
Bir psikiyatriste gitmek yerine bir defter tut. Hem ucuz hem de güvenli: adın deliye çıkmaz bari...
Egzotik bir akşam yemeğiniz kocanla, hiç olmadı. Olmayacak da değil. Olmayacak. Olmayacakları sevmeyi dene...
Odaların duvarlarını gazetelerle tümüyle kapat. Canın hiç sıkılmaz. Nereye dönsen bir haber, okur okur durursun, bilgin artar hem. Arada bir yenilemeyi unutma ama...
“Kanat ucunuzdan kanat ucunuza bedeninizin tümü, aslında düşüncenizin somutlaşmış biçimidir... Düşüncelerinize vurulan zinciri kırın, göreceksiniz ki bedeniniz de zincirlerini koparıp atacaktır... ” Richard Bach-Martı Jonathan Livingston
Dostlukların, düşkırıklıklarına dönüşmemesi senin elinde... Ah buna bir inanabilseydin! İnanmaktan da öte, bunu kanıtlayan ilk kişi sen olsaydın...
Gözükara bir şey yap, iyi mi olur kötü mü olur diye düşünmeden. Sonuç kötü de olsa ne kaybedersin? Olsa olsa ‘ben dememiş miydim..’, ‘sen böylesin işte..’, ‘mantık sende ne gezer..’, gibi sözlere katlanmak zorunda kalırsın...
Evliliğini sorgulamak senin harcın mı? Tabii ki evet. Bunu yapmaktan asla vazgeçme. Onun harcı olmadığına o inansa bile...
Ve unutma, seçenekler tükenmez...